Tükendi
Gelince Haber VerCimri
Molière [Jean-Baptiste Poquelin] (1622-1673); Eserlerindeki tiplemelerle dünya edebiyatında, Shakespeare’den sonra insan gerçekliğine belki de en derinlemesine nüfuz eden oyun yazarlarından biridir. Kadınlar Mektebi’nden Kibarlık Budalası’na, Cimri’den Hastalık Hastası’na bu oyunlar, sadece dönemin tutucu otoritelerini rahatsız etmekle kalmamış, tazeliklerini bugüne kadar korumuşlardır.
Sabahattin Eyüboğlu (1909-1973); Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’nda görev aldı. İÜ Edebiyat Fakültesi’nde Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Köy Enstitülerinde dersler verdi. Yazdığı pek çok kitabın yanı sıra Shakespeare, Montaigne, Platon, Hayyam gibi pek çok önemli yazar ve düşünürün eserlerini çevirdi.
Önsöz
Molière’in çağı
İnsanların öyle günleri, milletlerin öyle çağları var ki çözülmez düğümler birden çözülüverir, kurulmaz yapılar kurulur, yüzyıllardır kapalı kalmış kapılar birden açılıverir. Bir de bakarsınız Ferhat dağı delmiş, Arkhimedes buldum diye bağırmış, Kristof Kolomb Amerika’yı bulmuş, Sinan Süleymaniye’yi yapıvermiş. Bir insanın dehasıyla, bir rastlantıyla, bir mucizeyle olacak işler değil bunlar eskilerin sandığı gibi. Öyle olmadığı şundan belli ki bir değil, birçok buluşlar, yaratışlar aynı çağda patlayıveriyor: İtalyanların ve bizim on altıncı yüzyılımızda, Fransızların on yedinci yüzyılında böyle oldu. Bu çağlar, için için hazırlanan düşünce baharının birden çiçeklere, hemen ardından da meyvelere boğulma günleridir. Eski tarihler hazırlanışları üstünde pek durmadıkları için bu çağlar insanlara mutlu, mucizeli görünmüş, bir teki bir milletin yüzünü güldürecek bir sürü olağanüstü yaratıcının bir araya gelmesinde çokları Tanrının ya da bir kralın parmağı olduğunu sanmış.
Molière’in yaşadığı çağ bugüne dek Fransızların en mutlu saydıkları çağdır.Bu yüzyılda Descartes insan aklını, bilimleri yenileştirip atomun dağıtılmasına kadar gidecek araştırma
yoluna sokmuş, Pascal insan düşüncesine dünyayı en acı tortusuna kadar inceleyen bir kesinlik, ürkütücü bir derinlik kazandırmış, Corneille’le Racine insanın içindeki türlü çatışmaları, halkın anlayacağı bir dil ve yüzyıllarca örnek olacak bir sanat olgunluğuyla sahneye getirmişler, Boileau sahteyi gerçekten, tabiata uygunu tabiata aykırıdan, insancayı maymuncadan kabaca da olsa ayırmamızı sağlayan bir eleştiri yolunu bulmuş; La Fontaine masalla gerçeği, köyle sarayı, ciddiyle şakayı, hayvanla insanı, Doğu’yla Batı’yı buluşturmuş; La Rochefoucault ahlak yönünden insanın içyüzüne aynaların en zalimini tutmuş; La Bruyère zengin fakir her çeşit insan davranışlarının iç ve dış gerçeklerini resim yapar gibi yazmış; Madame de Sévigné, Saint-Simon gördüklerini, yaşadıklarını yüzyıllarca örnek olacak mektuplar ve anılarla göz önüne sermişler…