Tükendi
Gelince Haber VerKendilerini avutmaya, bizleri de aldatmaya çalıştıkları gözler önündeki olayların en günceli türban olayıdır. Yirmibirinci yüzyıla onüç yıl kala, kendisini Avrupa ailesinden sayan Türkiye’nin devlet adamları aylardanberi türban olayıyla uğraşıyorlar: Üniversite öğrencisi kızlar, İslam koşuluna uygun olarak saçlarını göstermemek için türban takabilirler mi, takamazlar mı?
"İnşallah kurt değildir” adlı yazıdan
Aziz Nesin bu kitabında güncelliğini hâlâ sürdüren birçok konuya her zaman olduğu gibi sakınımsız ve okuyanı düşünmeye çağıran yaklaşımıyla ışık tutarken eğitim üstüne görüşlerini de en ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor.Siz yada başkaları bana yada başka yazarlara her ne sorarsanız sorun, sorunuz politik ve alacağınız yanıt da politik olacaktır. Çünkü Roma yanarken keyifle arp çalabilmek için Neron kertesinde kıyıcı ve sapık olmak gerekir.
Siyasal sorunlara ilişkin sorular sormanız elbet doğaldır. Siyasal sorunlara ilişkin olmayan sorular sormanız, boynuna ip geçirilmiş asılacak adama konser dinletmek kertesinde doğaldışı olurdu ve benim böyle bir soruya bile politik olmayan yanıt vermem olanaksızdı. Kaldı ki, seksenüç kitabın yazarı olan ben bütün yapıtlarımda, en politik olmadığı sanılanlarda bile, gelgeç günlük politikaya ve parti politikasına saplanmadan, hep politika yapmışımdır.Ülkeler arasındaki gerçek dostluk, o ülkelerin halkları arasındaki sevgidir. En sağlam sevgi de, halkların birbirlerini doğru olarak tanımalarıyla oluşabilir. Halkları birbirlerine doğrulukla tanıtıp aralarında sevgi bağını, yani gerçek dostluğu, kurmak da en başta yazarların, sanatçıların görevidir. Bu gezi yazılarımda elimden geldiğince bu görevimi yerine getirmeye çalışıyorum.
...
Elli yıl sonra bugünkü iktidarların hiçbiri kalmaz; bu kitabın yazarı da kalmaz. Ama Türk halkı da, Arap halkı da elli değil, yüzlerce, binlerce yıl, sonsuza dek kalır. Ben halklarımız için, halklarımızın dostluğu, birbirlerini iyi tanıyarak sevmeleri için yazıyorum.Parçalandık. Birbirimizi dövdük, birbirimizi vurduk, birbirimizi kırdık... Birbirimize düşman olduk. O zaman biz neyiz, kedi miyiz? Biz niye düşünmedik bizi çuvala atanlar kimlerdir diye? Biz niye birbirimizi suçladık? Niye asıl suçluyu aramadık? Niye düşünemedik, niye bulamadık? Sağı da solu da birbirine düşmandı. Sağ da bu memleketin insanı. Öldü, öldürdü. Hiç düşünmedik. Biz kediydik çünkü. Çuvala attılar bizi, biz birbirimizi kediler gibi tırmaladık.
İster sol olsun, ister olmasın, demokrat olsun, hatta liberal olsun, hepsi birden örgütsüz kaldı. 20. yüzyılda bir insanın örgütsüz olması, insan olmaması demektir. 20. yüzyılda bizi örgütsüz bıraktılar, kopmuş tespih taneleri gibi....Sayın Başkan ve Sayın Yargıçlar Kurulu Üyeleri! İşte ben, yüksek dağlardaki karlara bastıkça ayaklarından "kart-kurt” diye sesler çıkaran Türkmenlere Kürt demiş olduğum ve onların ulusal kültür haklarını savunmuş olduğum için, hiçbir zaman kabul etmediğim sanık sıfatıyla karşınızda bulunuyorum.
Hiçbir alçakgönüllülük gösterişine düşmeme gerek yok ki, ben salt Türkiye’nin değil, dünyanın tanınmış çağdaş gülmece yazarlarından biriyken, Türkiye Cumhuriyetinin en ciddi kurumu olması gereken Genel Kurmay Başkanlığının yayınları arasında çıkan ve bir kurmay yüzbaşının sözleri olan bu "kart-kurt” ses benzetmesinden esinlenerek Kürtlerin Türk olabileceği gibi bir büyük gülmeceyi ortaya koymaktan âciz kalacağımı itiraf ederim.